Son 2 yılda Covid-19 salgını gölgesinde kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, bu yıl pandemi önlemlerinin kaldırıldığı bir döneme denk geliyor.
XIX. yüzyılın sonlarında tüm dünyada başlayan sanayi devrimi işçi ordularının oluşmasına neden oldu. Fabrikalar harıl harıl işliyor, kadınlar, erkekler ve hatta çocuklar günde 14-15 saat aralıksız, çok az bir ücrete adeta köle gibi çalıştırılıyordu.
Bu duruma son verilmesi gerekmekteydi. İlk kıvılcım Avustralyalı işçilerden geldi.
1856’da, sekiz saatlik iş günü hakkını elde etmek için ilk kitlesel greve imza attılar. Grev sırasında toplantılar, gösteriler ve eğlenceler de düzenlendi.
Fabrika ve atölyelerin “köleleri” ilk defa seslerini duyuruyordu. İşçiler ellerindeki gücün farkına varıyor, patronlar bu uyanışı kırmak için yollar arıyordu.
Ülkedeki bu ilk grev o kadar başarılı oldu ki her yıl kutlanmasına karar verildi.
Avustralya’da oluşan dalga diğer ülkelere de kısa sürede ulaştı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 Mayıs 1886’da yaklaşık 350 bin işçi greve çıktı. Fakat hükümet ve işverenler bu grevi sert bir şekilde bastırdı.
Boston’da 40 bin işçinin üzerine patronlar tarafından kiralanmış sokak çeteleri salındı. Grevden sonra işten atmalar arttı, işçiler mahkemeye verildi ve 8’i idam cezasına çarptırıldı.
Özür dilemesi halinde idamdan kurtulacağı sözü verilen Albert Persons adındaki işçi mahkemede söylediği şu cümle ile tarihe geçti: “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Avustralya’daki mücadele tüm dünyaya yayıldı
1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ı da, “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul etti.
Bu işçi hareketlerinin izlerine Türkiye’de ise ilk defa 1905’te rastlandı. İzmir’de yapılan 1 Mayıs kutlamasının 5 yıl ardından, işçi bayramı İstanbul’da da düzenlendi.
Birinci Dünya Savaşı’nın yaralarını sarmaya çalışan Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1920’deki 1 Mayıs kutlamalarına işgal idaresinin ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskılarına karşın bütün işçiler katıldı.
İşçiler üzerindeki baskı ve yasaklar Cumhuriyet sonrasında da devam etti. 1925’ten 1935’e kadar geçerli olan Takrir-i Sükun Kanunu kutlamaları rafa kaldırdı.
Türkiye’de darbeler ve 1 Mayıs yasakları
1 Mayıs’ın tarihi yasaklarla yazılıyordu.
1970’ler ise işçilerin meydanları yeniden doldurduğu yıllar oldu. 1976 ve 1977’deki 1 Mayıs kutlamalarına katılmak için gelenlerin sayısı İstanbul’un ünlü Taksim Meydanı’nda yarım milyona ulaştı.
Fakat 1977’de korkulan oldu ve bayram havası yerini kan kokusuna bıraktı. Dönemin DİSK Genel Başkanı’nın konuşmasının hemen ardından emekçilerin üzerine ateş açıldı. Yaşanan panikte 37 kişi hayatını kaybederken 200’den fazlası yaralandı.
1980 askeri darbesinin yasaklarından 1 Mayıs da kurtulamadı. 7 yıl boyunca işçi kutlamalarına izin verilmedi. 1987’de sadece milletvekillerinden oluşan bir grup Taksim anıtına çelenk bırakabildi. 1989 ve 1990’daki kutlama girişimlerinde bir işçi hayatını kaybederken bir üniversite öğrencisi felç oldu.
2010, işçi bayramının yeniden binlerce kişi ile kutlandığı ilk yıldı. Taksim Meydanı’nı 200 bin kişi doldurdu, görkemli bir kutlama gerçekleştirildi.
Fakat 2013’te mügelerin yerini yine göz yaşartıcı bombalar ve şiddet aldı. Sendikaların 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama ısrarı göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirdi.
Kaynak: Euronews