Son yıllarda Türkiye’de, Çin’deki Türk dillerine ve topluluklarına karşı olan ilgi giderek arttı. Özellikle TÜBİTAK destekli Çin’deki Türk Dilleri Projesi ve Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından “Dilleri ve Kültürleri Yok Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları” adıyla düzenlenen 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu ile birlikte Türkoloji gündeminde daha ön sıralarda yer bulmaya başladı.
Çin topraklarında Salır Türkleri
Çin’in ortasında hayatlarını sürdürmeye çalışan bu küçük Sünnî Müslüman topluluğu, buraya nereden ve nasıl gelmişti? Hangi zamandan beri bu bölgede yaşamaktaydı? Hangi Türk boyundan ayrılmıştı? Konuştukları dil, hangi Türk dil grubuna yakındı?
Eski bilgilerimize göre; bizim de mensup olduğumuz Oğuzların en doğudaki kolu Türkmenlerdi. Ancak elimizdeki yeni bilgiler; bu bilginin artık eskidiğini gösteriyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan dokuz Türk boyundan biri olan Salurlar hakkında yapılan araştırmalar, bu bilginin güncellenmesi gerektiğini ispatlıyor.
Salırlar, bugün Çinghai Eyaleti Şün-hua Salır Özerk Bölgesi, Çinghai Eyaleti Salır Özerk Bölgesi Şining kısmı, Gansu Eyaleti Şehri Huizu Özerk İdaresi Salır Kısmı ve Şinciang Uygur Özerk Bölgesi Yining(Gulca) kısmında hayatlarını sürdürmektedirler.
13. asırdan beri bu bölgedeler
Bir görüşe göre; Salırların 13. yüzyılda Horosan’da yaşarken Moğol istilası sonucunda Çin Halk Cumhuriyeti’ne göç ettikleri düşünülmektedir. Diğer bir görüş ise soyları Oğuz Kağan’ın altı oğlundan biri olan Dağhan’a kadar uzanan Salır boyunun diğer Oğuz boyları ile birlikte Seyhun ırmağı vadisi, İli; Issık Göl havzalarından ayrılarak Harezm ve Horosan bölgelerine göç ettiklerini savunmaktadır. Büyük Selçuklu Devleti’nin Oğuz kabilelerini dağıtma politikası doğrultusunda Batı’ya göç etmeye zorlanan Salırlar, Merv taraflarına yerleşerek bugünkü bugünkü Türkmenlerin bir boyu hâline gelmişlerdir. Diğer Salırlar ise Yuen Hanedanlığı döneminde(1370-1424) Semerkant üzerinden Turfan, Gansu ve Doğu Türkistan’a doğru ilerlemiş, bugün Çinghai, Yining(Gulca) ve Şinciang(Şincian)’da yaşayan bugünkü Salırların ataları olmuşlardır.
Salırlar hakkındaki birinci el bilgileri, Türk kültürüne ait ilk bilgileri de bulduğumuz Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserinden elde etmekteyiz. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Oğuz boylarının ele alındığı bölümde Salgur olarak geçen bu boyun, Oğuzların beşinci boyu olduğu aktarılmıştır. Yine Dîvânu Lugâti’t-Türk’te “boy” maddesi açıklanırken Salğur boy adı da geçer.
Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten sonra Salırlar hakkında ilk bilgi veren en eski kaynaklar, Çin kaynaklarıdır. Yuan(1279-1368) dönemine ait kayıtlar, bunların en eskileridir. Yuan Shı(Yuan Hanedanı Tarihi) ile Xin Yuan Shi(Yeni Yuan Hanedanı Tarihi), Salırlar ile ilgili pek çok bilgi verir.
16. yüzyıla kadar Çin kaynaklarının dışında farklı kaynaklar bulmak pek mümkün değildir. Edhem Rahimoviç Tenişev, Salırların 15. ve 18. yüzyıllar arasında bizzat kendilerinin kaleme aldıkları elyazması bir salır Tarihi’nden bahsetse de bu eser, şimdiye dek ele geçmemiştir.
Mirza Muhammed Haydar Duğlat’ın 1547 tarihli Tarih-i Reşîdî adlı eseri, Salırlar hakkında bilgi edinebildiğimiz bir başka birinci el kaynaktır. Bu eserde bugün, Lingxia(Lingşia) adıyla bilinen Ho-chou(Hoço) Salır(Hèzhōu bölgesindeki Salarlar) bölgesinde yaşayan Salırlar hakkında çeşitli bilgilere rastlanmaktadır.
Salırlar hakkında bilgi veren bir diğer birinci el kaynaksa 1735 yılında kaleme alınan Mίng Hanedanının Tarihi) aslı eserdir. Bu eser, Salırların Hόngwu ülkesinin kuruluşunun üçüncü yılında Şün-hua’ya ulaştıklarını(1370 yılına tekabül eder) aktarır. 18. yüzyılda derlenen Xùnhuà tìng zhì(Şün-hua Alt İdaresi Yer Adları Dizini) adlı yer adları dizini ise Salır tarihinden ve Salır toplumundan ayrıntılı olarak bahseden ilk çalışmadır.
Salırların dili
Bugüne değin Salırların konuştuğu Salırca, Türk dillerinin geleneksel sınıflandırılmasında, çeşitli gruplar içine yerleştirilmiştir. Poppe, Menges, Pritsak, Gabain gibi Türkologlar, Salırcayı Doğu Türkçesi(Çağatay kolu) altında sınıflandırmışlar ve bu Türk dilini, Yeni Uygurca ile ilişkili görmüşlerdir. Hatta Salır Türkçesinin Yeni Uygurcanın bir diyalekti olduğunu ifade etmişlerdir. Talat Tekin tarafından önerilen Türk dillerinin tasnifinde kullanılan adak/taglıg ölçütlerine göre; başlı başına bir grup oluşturur. Türk dillerinin pek çok yeni sınıflandırmasında, Salır Türkçesi Türk dilinin güneydoğu kolu olarak düşünülmektedir. Salır Türkçesinin Uygurcanın bir diyalekti gibi düşünülmesi ise son zamanlarda kaleme alınan birçok yazıda eleştirilmiştir.
Uygur ve Özbek dillerinin aksine Salırca, açıkça Türk dilinin güneybatı kolunun dil özelliklerinin yanı sıra ve önemli bazı şeklî özellikleri de gösterir. Özellikle Çinghai ve Gansu eyaletlerinde yaşayan Salırların Çince ve Tibetçeden etkilenmiş Oğuz Türkçesi temelli bir dil konuştukları, büyük ölçüde Türkologlar tarafından kabul edilmiştir. Şinciang(Şincian) Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Salırlar ise Salır Türkçesindeki Oğuzca unsurları, büyük ölçüde korumaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında Salırcanın Türkiye Türkçesi ile de yakınlık gösterdiği görülür. Çok heceli sözcüklerin sonundaki /g/ seslerinin düşmesi(mesela eski Türkçe sarıg “sarı” olmuştur, ulug “ulu, yüce” kelimesi Salırcada ullı “ulu”, Türkiye Türkçesinde ulu “yüce, büyük” olmuştur, zamir n’sinin korunması(Doğu Türkçesinde zamir n’si çoğu zaman düşerken Salırcada, Türkiye Türkçesindeki gibi korunmuştur, mesela Türkiye Türkçesinde içinde “içinde” şeklinde söylenen biçin, Salırcada işinde “içinde” biçiminde söylenir.) gibi özellikler, bu yakınlığın delilleridir.
Salır toplumu
Salırlar, dinlerine çok bağlı Müslüman bir topluluktur. Hemen her köyde, bir camileri bulunur. Çoğu, Hanefi mezhebine mensupturlar. Salırların gelenek ve görenekleri, Huilerinkine(Çin Halk Cumhuriyeti’nde Han ulusuna bağlı İslam dinine mensup etnik bir grup) çok benzemektedir. Ayrıca kültür olarak Tibet, Moğol kültürlerinden de etkilenmişlerdir. Salırlar, genelde sigara içmezler ve alkol kullanmazlar. Erkekler, geleneksel beyaz Müslüman başlığı giyerken kadınlar, başlarını ve omuzlarını şalla(gençler yeşil, yaşlılar ise daha çok siyah şalı tercih ederler) örterler.
Salırlar; tarihte Çinliler, Huizular, Tibetlilerle iyi ilişkiler içinde bulunmuşlardır. Çinceyi, aynı olmayan seviyelerde benimsemişlerdir. Orta yaştaki Salırlar, Çinceyi ve Çin edebiyatını daha fazla kullanmaktadırlar. Geçimlerini tarımla sağlayan Salırlar, çiftçilik konusunda da mahirdirler. Ceviz, armut ve elma, Salırların bağlarında en çok yetiştirdikleri meyvelerdir.
bugüne kadar diğer Türk halklarıyla çok fazla ilişki içinde bulunmayan Salırlar, son zamanlarda bu isteklerini dile getirmeye başladılar. Bu amaçla Latin alfabesine geçme düşüncesindeler. Salırlar, bugün Çin’deki Müslüman çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretmek için oluşturulan, Çin harflerinin Arap alfabe sistemine uyarlanmış şeklini kullanmaktadırlar. Latin harflerine geçişin, özellikle Türk dünyasından daha fazla haberdar olmalarını sağlayacağını düşünüyorlar. Bununla birlikte seslerini dünyaya duyurmak için değişik yayın faaliyetlerinde bulunuyorlar. Sayılarının az olması, imkânlarını kısıtlı kılsa da gayretleri kısa zamanda sonuç verecek gibi görünüyor.
*İstanbul Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ersin Teres’in Yedikıta dergisinin Ocak 2015 sayısındaki yazısından alınmıştır.