Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Arslan Bulut’un bu günkü yazısında, bazı çevrelerce cani gibi lanse edilen Hülagü Han anlatılıyor. Hülagü Han’ın Alamut Kalesi’ni ele geçirilişi ve Bağdat seferinin perde arkasının ele alındığı yazısı aynen şöyle ;
Tayyip Erdoğan, zaman zaman Cengiz Han’ın torunu Hülâgû Han‘ı gündeme getiriyor. Son olarak “Cadı avını andıran uygulamaları da kabul etmiyoruz. Almanya’da flarmoni orkestrasının şefi Putin’in arkadaşı diye görevine son veriyorlar. Böyle saçmalık olur mu? Dostoyevski’nin eserlerine yasak getiriyorlar. Böyle saçmalık olur mu? Bunun tarihte Bağdat’taki kütüphaneleri yıkan Hülâgû’den ne farkı var? Aynı bunlar. Bunları yaşamak biz siyasetçileri kahrediyor” dedi.
***
Erdoğan, daha önce de bir konuşmasında Bağdatlı genç bilim adamı ile Hülâgû Han arasında geçtiği rivayet edilen konuşmayı şöyle nakletmişti:
Hülâgû Han, Bağdat’a girdikten sonra şehrin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bütün alimler korkuya kapılır. Alimler korku ve endişeye kapılır. Kadıhan adlı genç bir alim daveti kabul eder.
Hülâgû Han, Kadıhan’a sorar:
-Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?
Kadıhan şöyle cevap verir.
-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi.
Hülâgû Han, ikinci sorusunu sorar:
-Peki, beni buradan kim gönderebilir?
Genç alim cevap verir.
-O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.
***
Hülâgû Han‘ın Moğol mu Türk mü olduğu tartışmalıdır. Yalnız, babaannesi, annesi ve eşi Türk’tür. Hülâgû Han‘ın Bağdat’ta yaptıkları ise Arap kaynaklarından nakledilmiştir. Hülâgû Han‘ın Bağdat’ı tarumar ettiği doğrudur, kütüphaneleri de yıktırmış olabilir. Yalnız kitapları yaktırmamış, 400 bin kitabı, danışmanı olan büyük Türk bilgini Nasireddin Tusi‘nin kurduğu Merağa kütüphanesine nakletmiştir. Tusi, Hülâgû Han‘ın izniyle Merağa’da ünlü rasathanesini kurmuş, dünyanın ünlü bilginlerini burada toplamıştır… Merağa, Tebriz’e 130 kilometre mesafede bir şehirdi…
Hülâgû Han‘ın dünyaca bilinen bir eylemi de Haşhaşi Tarikatı’nın merkezi Alamut Kalesi’ni havaya uçurmasıdır. Dönemin mühendislerinden fikir alan Hülâgû Han, kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazdırmış ve içlerine barut ve petrolden oluşan malzemeyi koydurmuştur.
Ateşlenen barut ve petrol, tepeyi parçalayacak ve havaya uçuracak kadar büyük bir bombaya dönüşmüş ve Alamut yıkılmıştır… Yani Hülâgû Han, önce dönemin FETÖ’sünü yok etmiş sonra Bağdat’a yönelmiştir. Halife Bağdat’ta idi ama şehirde Haşhaşilerin sözü geçiyordu…
Hülâgû Han, savaşlarda direnen şehirleri yok etmesi ile anılmaktadır ama Alamut ve Bağdat Seferi ile hem İslam dinini bir sapkınlığın eline geçmekten kurtarmış hem de Arap ilerleyişine son vererek Selçuklu, Osmanlı gibi medeniyetlerin önünü açmıştır.
***
Tarihten katliam örneği vermek gerekirse, Kadir Gündoğdu adlı Twitter kullanıcısının mesajında olduğu gibi Arap Orduları Komutanı Kuteybe bin Müslim‘in Talkan ve Gürcan’da yaptığı katliamları gündeme getirmek gerekir. Hülâgû, yüzyıllar sonra 24 kilometrelik yol boyunca ağaçlara asılarak katledilen Türklerin intikamını almış olamaz mı?
Tarihçiler Hülâgû Han konusunda Arap kaynaklarından okuduklarını tarih diye nakletmiştir! Dönemin diğer kaynaklarının da incelenmesi gerekir. Cumhurbaşkanı ise başkanı olduğu milletin tarihine, Türk gözüyle bakmak zorundadır.
Günümüzde FETÖ’cüler neden darmadağın edilmiştir? Devleti ele geçirmişlerdi değil mi?
Öyleyse günümüzün Alamut Kalesi’ne neden dokunulamıyor?