Mayis Alizade Independent Türkçe için bir yılını geride bırakan Rusya-Ukrayna savaşını yazdı
Ekim 1917 devriminden sonra kurulan Rusya, Ukrayna devletini her zaman kendi topraklarında kurulmuş bir yapı olarak değerlendirdi.
1920’lerin ikinci yarısından itibaren SSCB’nin uyguladığı yeni ekonomi politikasının neden olduğu çok sayıdaki ölüm olayını Ukrayna unutmadığı gibi Batı Ukrayna’da Stepan Bandera önderliğinde ortaya çıkan katı milliyetçilik de aynı şekilde Moskova’yı rahatsız etti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler’in (BM) kurulmasıyla SSCB’nin yanı sıra, Ukrayna’ya da BM’ye daimi üye statüsü verildi.
İosif Stalin’in ölümünden yaklaşık bir sene sonra (1954) yılında Komünist Parti Genel Sekreteri koltuğuna oturan Ukrayna doğumlu Nikita Hruşşov’un Çarlık Rusya’sı zamanından bu yana devlet ve hükümet yöneticilerinin dinlenme ve tedavi yeri konumundaki Kırım Yarımadası’nı Ukrayna’nın yönetimine vermesi ve Hruşşov’u saray darbesiyle deviren Leonid Brejnev’in iktidara gelmesinden sonra Ukrayna doğumluların SSCB yönetiminde ezici çoğunluğa sahip olmasıyla Rusları memnun etmeyen gelişmelerin yaklaşık 40 sene halı altına süpürülmesine neden oldu.
İşte bu durum SSCB’nin 26 Aralık 1991’e resmen dağılmasıyla Ukrayna’ya özellikle Karadeniz’de büyük avantaj sağladı ve çöküşün sonucunda yaklaşık 70 sene Karadeniz’in bir kıyısını boydan boya (Romanya ve Bulgaristan Varşova Paktı üyeleri olarak Moskova’nın yörüngesindeydi) kontrol eden SSCB’nin mirasçısı Rusya sadece 420 mil ile yetinmek zorunda kaldı.
Doğu istikametinde genişleme planının olmamasına ilişkin Rusya’ya söz vermesine rağmen, NATO’nun peş peşe Bulgaristan, Romanya, Polonya ve üç Baltık ülkesini kendi saflarına katması haliyle Moskova’yı tedirgin ederken Boris Yeltsin ve iktidarının ikinci döneminin sondan önceki yılına (2007) kadar Vladimir Putin bu genişlemeye faal müdahale olmadıkları gibi, 2004 sonuna kadar Ukrayna’da cereyan eden gelişmeler de bu ülkenin başında eski SSCB’den kalma yöneticilerin bulunmasından dolayı Moskova’yı fazla rahatsız etmedi.
2. ‘Slav Kardeşler’ arasındaki ilişkiler ne zaman ve niçin gerildi?
Aralık 2004’te başlayan Madan Harekatı Ocak 2005’te meyvesini vererek Batı yanlısı eski Başbakan Viktor Yuşşenko’yu iktidara taşıdı.
Yuşşenko’nun Rusya’ya karşı koyduğu tavırlar eski rakibi Viktor Yanukoviç’i güçlenmesine neden olurken, Maydan Harekatı’nın dinamosu rolünü oynamış Batı Ukrayna ağırlıklı milliyetçi kesim de bunu fırsat bilerek kendi gücünü pekiştirdi.
2010 yılında Yuşşenko koltuğu Viktor Yanukoviç’e bıraktığında Ukrayna toplumunda önemli ölçüde baskı gücü olan bir milliyetçi kesim de artık mevcuttu.
İşte Ukrayna toplumunu sarmış yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık örneklerinde bizzat Yanukoviç’in isminin ön plana çıkmasıyla gelen baskılar Ynukoviç’in Şubat 2014’te Rusya’ya kaçmasına neden oldu.
Gelişmeleri fırsat olarak değerlendiren Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yıldırım hızıyla referandum yaptırarak “Tarihte yol verilmiş haksızlığı ortadan kaldırdı ve Kırım anavatan Rusya’ya birleştirildi” (18 Mart 2014).
Yaşanan çalkantıların bu kez işadamı Petro Poroşenko’yu iktidara taşımasına rağmen, yönetim şekli üzerindeki çeşitli vesayetler kırılamadı ve hatta Poroşenko’nun “Radikal ıslahatlar yapması için Odessa Valisi olarak atadığı eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili bir süre sonra Poroşenko’yu mafyayla yakın ilişkiler içinde bulunmakla” suçlayarak görevinden ayrıldı.
3. Rusya’nın Kırım’ı ilhakına, Ukrayna’nın da Batı’nın da sessiz kalmasının esas sebebi neydi?
Bunun ilk sebebi Ukrayna’nın nizami ordusunun ve modern silahlarının olmamasıydı.
Ordunun o zamanki envanterindeki silahların listesine baktığınızda yaklaşık yüzde 90’ının eski Sovyet silahları olduğunu görebilirdiniz.
Onun için ne Ukrayna’nın ne de Batı’nın bu ilhaka karşı çıkma durumu mevcuttu.
18 Mart 2014 referandumundan birkaç gün sonra Kiev’e giden dönemin Türkiye Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu “Durumdan rahatsızlık duyduklarını ve ilhak kararını tanımayacaklarını” ifade ederken, köşe yazarlarından bir tanesi “Rusya Kırım’da ırkçılık yapıyor” yazınca bir hayli gülmüştüm.
7 Nisan 2014’te Donetsk, 27 Nisan 2014’te ise Lugansk Halk Cumhuriyetleri Ukrayna’dan kendi bağımsızlıkları ilan ederken Moskova’nın doğrudan desteğiyle varlıklarını sürdürüp 22 Şubat 2022’de Rusya Federasyonu’na ilhak kararı aldılar.
4. Ukrayna’nın kendine yeni ordu kurması ve silah alması süreci ne zaman başladı?
Batı yardımları Vladimir Putin’in dostu ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlarken (senede 350-400 milyon dolarlık hibeler şeklinde) 2018 yılından deniz kuvvetlerinin modernleştirilmesi için İngiltere’nin yardımları başladı (1856’dan kalma bir hesaplaşmanın yeni aşaması için muhtemelen).
Ve tüm bu gelişmeler sırasında en önemli adımı Türkiye atarak Mart 2019’da Poroşenko’nun gitmesinden iki ay önce Ukrayna’ya üç adet İHA satışı anlaşmasını imzaladı (Bayraktar Grubu yöneticisi Haluk Bayraktar bizzat Petro Poroşenko’yla bir araya gelmişti).
Yeni Ukrayna ordusunun kurulması ve son model silahlarla donatılması çalışmaları 2020 yılı ikinci yarısından itibaren hızlanırken süreç İngiltere’nin 1 milyar dolarlık maddi desteğiyle dünyanın en büyük uçak gemilerinden birinin inşasının başlamasına kadar vardı.
5. Son üç yılda ilişkiler neden bu kadar gerildi ve Rusya Ukrayna’ya karşı savaş ilan etti?
Volodimir Zelenski’nin Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı seçilmesini Moskova beklemediği bir olay olarak karşılamış ve uzun süre hiçbir tepki vermemişti.
Çünkü Kırım’ın ilhakı tamamdı ancak muhtemelen Donetsk ve Lugansk’ın Ukrayna’nın emrinden çıkmasının devamının gelmesine ilişkin planlar vardı ve Batı’nın desteğini asla saklamadığı Zelenski’nin gelişinin bu planların devamının getirilmesine engel olabileceğinden endişe ediyordu.
Öte yandan “Verilen sözlere rağmen, NATO’nun şarka doğru genişleme planının uygulanmasının sürdürülmesi” de tüm bu gelişmelerin önünün Ukrayna’nın Batı sınırlarında kesilmesini gerektirirdi; Vladimir Putin kesinlikle buna inanıyordu.
9 Ağustos 2020’de Belarus’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Belarus lider Aleksandr Lukaşenko’ya karşı yapılmış provokasyonun Ukrayna güvenlik güçlerince organize edildiğine Kremlin seçim sonuçlarının yüzde 80 olarak 1994’ten bu yana Belarus’un başında bulunan Lukaşenko’nun açıklanmasından sonra vatandaşların sokaklara dökülmesini de “AB ve NATO’nun emeli” olarak değerlendirdi.
Baskılara rağmen istifa etmeyen Aleksandr Lukaşenko’nun protestocuların önüne çıkarak “15 dakikalık bir mesafede NATO füzeleri bize yönelmiştir” demesi sürecin evrileceği noktayla ilgili ipucu vermişti aslında.
Minsk sokaklarını azcık sakinleşmesiyle 15 Eylül’de Lukaşenko’yu Soçi’deki yazlığına davet eden Vladimir Putin’in verdiği 1,5 milyar doları Aleksandr Lukaşenko “Eski Sovyet Cumhuriyetlilerine örnek olsun” şeklinde nitelendirince “Yeni Sovyetleşme” sürecinin adeta düğmesine de basılmış oldu.
12 gün sonra (27 Eylül) kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için askeri operasyonlar başlatan Azerbaycan’a Kremlin’in göz yummasının amacı da operasyonların 44’üncü gününde ortaya çıktı ve Rus ordusu 1993’de terk ettiği Azerbaycan’a yeniden dönerek 4 bin kilometrekare toprağını kendi kontrolüne almakla kalmayıp Azerbaycan’ın kontrolü dışındaki bölgeyi Ermenistan’a bağlayacak ikinci bir kapıyı açtı.
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki varlığını sağlama alan Rusya buradan sadece Güney Kafkasya’daki gelişmelere değil, İran’daki gelişmelere de hızla müdahale edebilme fırsatını kazandı.
44 günlük operasyonlar sürerken Vladimir Putin’in, “Askeri operasyonlar Azerbaycan topraklarında yapılıyor” diye açıkladığı görüşün 10 Kasım 2020’de imzalanan anlaşmadan birkaç gün sonra “Azerbaycan’ın topraklarını kendisine iade ettik” şekline evrilmesini de bu çerçevede okumak gerekir.
Dikkat edildiğinde 11 Ocak 2021’de Aliyev ile Paşinyan’ı Kremlin’de uzundan daha uzun masanın arkasında bir araya getirdiğinde Vladimir Putin gündemi “SSCB döneminden kalma ulaşım koridorlarının onarılarak yeniden açılması” olarak belirlediği görünecekti.
6. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı “askeri operasyon başlatacağına” ilişkin söylentiler ne zaman dolaşıma girdi?
Ekim 2021’de Ukrayna Parlamentosu’nun aldığı kararla siyasetin finansmanı konusuna dizginlemeler getirirken Volodimir Zelenski, Rusyalı meslektaşının daha 2004’te yaptığını yaparak siyasetin şekillenme mekanizmasını kendi kontrolüne almak için radikal bir adım attı.
Bu, aynı zamanda Ukrayna’nın iç politikasında Rusya’nın gücünün önemli ölçüde sınırlandırılması anlamını taşıyordu.
Kasım ayında ise ABD ve Almanya istihbarat servisleri Rusya’nın 2022 yılının ocak veya şubat aylarında Ukrayna’ya saldırıya geçeceğini medyaya sızdırdı.
Novosbirsk’teki 9’uncu ordusunun askerlerini ve araç-gerecini talim ve tatbikatlar için Ukrayna ve Belarus sınırına yakın bölgelere sevk eden Rusya Savunma Bakanlığı tatbikatların ardından askeri birlikleri o bölgelerden çekmeyince operasyon ihtimali daha da güçlendi.
Askeri operasyonlara BDT’nin askeri kanadı konumundaki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) sağlayabileceği desteğin kapasitesini ve hızını değerlendirmek amacıyla 2 Ocak 2022’de Kazakistan’da patlak veren halk ayaklanmasını bastırmak için KGAÖ’nin silahlı kuvvetleri Kazakistan’a sevk edildi.
Muhtemelen sonucun Moskova için memnuniyet verici olmasından dolayı dikkatler Ukrayna’ya yapılması planlanan operasyona odaklandı.
Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin ilan ettiği ilhak kararları Rusya Milli Güvenlik Kurulu’ndan olur alınca 22 Şubat’ta Kremlin’de Putin ile Aliyev arasında Müttefiklik Anlaşması imzalandı.
“Kaos çıkması durumunda iktidarların ayakta kalmasına dışardan destek verilmesini” de öngören bu anlaşma, aslında genel çizgileriyle yeni bir ittifak devletinin kurulmasının koşullarını da içeriyordu ve Devlet Başkanı Putin anlaşmanın imzalanmasından sonra yaptığı açıklamada Ukrayna’nın bu sürece uymak istememesinden duyduğu hoşnutsuzluğu saklamıyordu.
İşte 24 Şubat’ta Ukrayna’ya karşı başlatılan askeri operasyonun nedenini “Yeni Birlik Devleti’nin kurulması için yapılmış girişime Ukrayna’nın karşı çıkmasından dolayı cezalandırılması”ydı:
Hesaplara göre, en kısa sürede Kiev’in Moskova’ya kafa tutan yönetimi düşürülüp yerine Moskova’nın en fazla güvendiği bir şahsın getirilmesinden hemen sonra İttifak Devleti’nin kuruluşu ilan edilecekti.
Ancak evdeki hesapların çarşıya uymamasının üzerinden 1 sene geçmişken, savaşın sonunda gelinen aşamayı değerlendirmek için daha kaç “10 soru 10 cevap” yazısına ihtiyaç duyulacağını şimdiden belli.
Dünkü ve bugünkü soru ise şu: Ukrayna’ya müdahaleyi kim bu kadar basit iş sayarak Kremlin’i yanılttı?
7. Rusya-Ukrayna savaşı İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini gündeme getirdi. Savaşın ilk ayında Moskova’dan tehdit gelince soluğu Vaşington’da alan Finlandiya Cumhurbaşkanı, NATO üyeliği talebinde bulundu. Ortaya çıkmış bir tıkanma durumu söz konusuyken nasıl çözülür?
Aslında Rusya’yı hem kutuptaki Buzul Okyanusu’ndan hem de Karadeniz’den kuşatmayı amaçlayan ABD, İngiltere, AB ve NATO’nun bu tehdit yüreğince oldu denilebilir.
Çünkü Kuzey’deki kuşatmanın Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğiyle sonuçlanması stratejik açıdan onların da çok işine geliyor: Baltık devletlerinden sonra bu kez Körfezin kuzeyindeki ülkeler NATO’ya üye oluyor ve halka tamamlanıyor.
“Keşke Rusya tehdit etmeseydi” mi diyelim.
8. Peki, NATO üyesi olmak isteyen İsveç’ten Türkiye’nin talepleri neler?
Türkiye bu talepleri gerek İsveç’in NATO üyeliği ve gerekse üyelikten bağımsız şekilde gündeme getirmekte haklı ve bana göre taleplerinin önemli kısmı yerine getirilecektir.
ABD’nin şimdilik bu konuya mesafeli yaklaşmasına bakmayınız: İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine ilişkin karar alınmışsa ve bu iki ülkenin üyeliği olmadan zincir tamamlanmıyorsa, üyelikler mutlaka gerçekleşecektir.
9. Kendi çıkarları bakımından bu savaşın ortaya çıkardığı fırsatları Türkiye iyi kullanabildi mi?
Her açıdan iyi kullandı ve kullanmayı sürdürüyor. Yalnız bu süreçte NATO üyesi bir ülkenin Rusya’yla kurduğu yakınlığa başta ABD olmak üzere, Batı’nın bu denli hoşgörülü yaklaşmasının ileride farklı durumlar ortaya çıkarıp-çıkarmama potansiyeli bulunup bulunmadığının iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
10. İki tarafın da ciddi askeri hazırlıklar içinde olduğu görünürken operasyonların hangi bölgelerde yoğunlaşacağı beklenebilir?
Ukrayna’nın önceliğinin Kırım olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda savaşın Karadeniz’e kayacağı ihtimali yükseliyor. Mart, en geç nisanda…
Uzman görüşü
Gelecek Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Türkiye’nin Tahran, Moskova ve Viyana’daki eski Büyükelçisi Ümit Yardım, 1 yılını dolduran Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili şu değerlendirmede bulundu:
Rusya’nın küresel ölçekte dönüşümleri de beraberinde getiren Ukrayna işgalinin üzerinden 1 yıl geçti. Büyük Türk yazarı Aytmatov’un “Gün olur asra bedel” ifadesi gibi, on yıllara bedel 1 yıl… Putin’in işgal sürecini başlatan ilk halk konuşmalarının hemen ardından dile getirdiğimiz beklentilerin ve savaşın gidişatına dair yorumlarımızın gerçekleştiğini veya gerçekleşmekte olduğunu görüyoruz. Öte yandan bir ayda Ukrayna işgalinin biteceği yönündeki görüşlerin hiçbir gerçekçiliğinin olmadığı ise kısa zamanda ortaya çıktı.
Bazı görüşlerimizi hatırlamak gerekirse, bölgesel/küresel ölçekte yeni bir dönüşümün başlayacağı, Rusya’nın uluslararası sistemde tamamen yalnızlaşacağı ve dışlanacağı (AK, UAD, BM İHK, DTÖ vb.) hatta BM Güvenlik Konseyi’ndeki konumunun bile sorgulanır hale geleceği, NATO gibi örgütlerin ilgi ve etki alanının artacağı (son Madrid Zirvesi), dünyada bölgeselliğin ve çok kutupluluk arayışlarının güçleneceği (son yıllarda ABD, ABD, Çin, Fransa gibi aktörlerin artan şekilde bölgesel zirve ve buluşmalara yaptıkları ev sahipliklerini hatırlamak gerekir) bu öngörülerimizden bazılarıydı. Ayrıca yeni Berlin Duvarlarının yükseleceğini de vurgulamıştık ki, süreçler bu yönde gelişiyor.
Kırım işgali ve RF-Batı/NATO yakınlaşma arayışlarının sonuçsuz kalması gibi 2000’li yıllara damgasının vuran kritik gelişmelerle beraber başlayan yeni dönemin damgasını ise Ukrayna’nın geçen yılki işgal süreci vurmuş oldu. Bu süreç giderek artan ve şiddetlenen tarzda etki ve sonuçlar doğurmayı sürdürecektir. Bunları önümüzdeki on yıllarda da izleyeceğiz.
“Savaşın; Rusya’nın dış dünya ile ilişkilerinin geleceğinde yakın/orta hatta uzun vadede düzelemeyecek etkilerinin yanı sıra, Ukrayna bakımından da önemli ve tarihi sonuçlarının olacağı da kesin” diyen Ümit Yardım, “Kırım’ın geleceği ve Kiev’in Donbass bölgesi üzerindeki denetiminin nasıl olacağı sorusundan bağımsız olarak yakın dönemde Ukrayna kimliğinin ve Ukraynalılık bilincinin milli, dini, sosyal vb. anlamda çok daha güçleneceğini, Batıyla ilişkilerinin 2 yıl önce öngörülemeyen düzeylere erişeceğini, AB, NATO gibi yapılara üyelik yönünde çok önemli adımlar atılacağını da izleyeceğiz” diye konuştu.
Ümit Yardım sözlerine şunları ekledi:
Rusya’nın Ukrayna’yı kendisinden bu kadar güçlü şekilde uzaklaştıran tarihte emsali görülmemiş bir süreci böylece yanlış adımlarla yine Rusya’nın kendisi başlatmış oldu. Rusya içindeki muhtemel gelişmelerden biri olarak daha içine kapalı, böylece iç sıkıntılara daha açık gerek ülke yönetimini gerek Dış dünyayı sorgulayan farklı radikal kesimlerin sivrildiği (artık Danilevski, İlyin gibi isimleri Putin’in konuşmalarında daha çok duyabileceğiz!) Bir Rusya da karşımıza çıkacak. Savaşın Türkiye bakımından etkilerine baktığımızda ise tahıl koridoru gibi olumlu çabalara rağmen, Rusya ve Ukrayna arasında denge korumanın giderek zorlaştığını, bu süreçte Batının, NATO, AB gibi yapıların Türkiye üzerindeki baskılarının artacağını da görebiliriz. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde Türkiye’nin önüne çıkacak büyük ve tarihi sınamalardır. Bu sınamalarda başarının anahtarı ise gerçekçi, anlamlı, kişisel tercihlerden uzak, sağduyulu yeni dış politika vizyonundan geçmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkis